Eski İstanbul da bir kabadayının hikayesi…
Eski İstanbul zamanı, hani şu kabadayıların olduğu zamanlarda olmuş bu olay. Salı Pazarında nargile salonu olan bir kabadayı… Adı Halil lakabı Kadı… Yani Kadı Halil derlemiş ona. Neden? Çünkü kantarı şaşmaz, terazisi yanlış tartmazmış. Kimseden çekinmez, doğruya doğru, eğriye eğri, dilini sakınmazmış. Aynı zaman da acımazsız da verdiği karardan döndüğü de görülmemiş. Gün gelmiş, kader, Kadı Halil'in samimiyetini sınamak istemiş. Yasin diye bir oğlu varmış. Gözünün bebeği, tek çocuğu. Öyle olduğu için de şımarık yetişmiş.
Okul mokul hak getire. Büyüyünce de babadan kontenjanlı,ucundan kıyısından değil, balıklama düşmüş kabadayıların alemine. Belki de o yüzden çiğ kalmış, edep erkan öğrenememiş. Sopa yemediğinden, hapis yatmadığından. Kadı Halil'in bir de adamı varmış, Mihri. İnce, uzun, bileğine sağlam bir babayiğit. Öl dese ölür, öldür dese öldürür, sorgusuz sualsiz. Yani öyle sadık, öyle yiğit, öylesine temiz bir adammış. Tek kusuru kırk yaşında sevdalanmak. Hem de Çorlu kerhanesinde çalışan bir kadına… Ee gönül bu, diyecek bir şey yok… Sevdalanmak dediysem, şimdiki gençlerinki gibi gelgeç değilmiş. Sevdalanmak ki kadını kerhaneden çıkarıp nikahı basmacasına. Öyle koca yürekli bir adammış bu Mihri yani.Hani peygamberin cennetlik dediği cinsten. Nikah nikah derken, iki de çocuk yapıyor bu Mihri kadından, biri kız, biri oğlan. Ama Kadı Halil'in namussuz oğlu göz koyuyor kadına. Mihri'nin bu puştluktan haberi yok tabii, aklının ucundan bile geçmiyormuş, kendi oğlu gibi sevdiği Yasin'in, karısına bulaşacağı. Fakat Yasin'in gözü dönmüş, belki babasına güveniyor. Belki kadının geçmişinin lekeli olması onu cesaretlendiriyor. Neyse, her fırsatta kadına asılıyormuş bu rezil. Gel gelelim kadın namuslu çıkıyor, yüz vermiyormuş. Yüz bulamayınca daha da azıyormuş ahlaksız. Mihri'nin babasının yanında olduğu bir gece çalmış evin kapısını. Kadın almak istememiş bunu, ama zorla girmiş içeri. Nefsini doyurduktan sonra, rahatlamış yayılıyormuş bu hayvan. Bunu fırsat bilen kadıncağız mutfaktan kaptığı gibi bıçağı saldırmış ırz düşmanına. Bacağından hafif yaralamış bu p.ngi Bıçağın acısıyla, zaten yarım aklını tümüyle yitirmiş Yasin, çektiği gibi tabancayı boşaltmış kadının üzerine kurşunları.. Yan odada uyuyan çocuklar uyanmış silah sesine. Oğlan iki, kız beş yaşında… Yasin tam kaçacakken şeytan fısıldıyor kulağına. ‘çocuklar olanı biteni gördü, hakkında şahitlik yaparlar’, diye. Dönüp çocuklara da ikişer mermi sıkıyor. Katil olduğu anlaşılmasın diye olaya da hırsızlık süsü vermiş akıllı. Ama Allah'ın hikmeti işte, beş yaşındaki kız yaralı kurtuluyor. Sorgu, sual, kan grubu, parmak izi derken, Yasin teşhis ediliyor. Şimdi Kadı Halil ne yapsın? Mihri'yi çağırmış yanına.'Tamam’ demiş, 'Yasin suçlu’. Oğlum ölümü hak etti. Ama hakkını bana vermeni istiyorum. Biliyorum, acın büyük, ne yaparsan yap, dinmeyecek. Lakin bu işte benim hatam büyük. Bir tek Yasin değil ben de cezamı çekmeliyim. İzin ver, onun canını ben alayım. Racona göre hata yapan öder, herkes gibi Yasin de ödeyecek, ben de ödeyeceğim.’ demiş. Ödüyor da, önce oğlunun kafasına sıkmış, sonra kendine…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder